?>
Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkisi, 1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ortak üyelikle başlayan ve 2005'te resmî AB-Türkiye müzakereleriyle doruk noktasına ulaşan uzun ve karmaşık bir yolculuktur. Bu süreç, kamuoyu ve Türkiye'deki gayrimenkul piyasasını etkileyen birçok duraksama ve başlangıç ile doludur. Başlangıçta yatırımcılar, AB müzakerelerindeki olumlu adımların gayrimenkul fiyatlarını artıracağını, AB'ye katılmadan önce Doğu Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi, beklemişti. Ancak, bu beklenti her zaman gerçekleşmemiştir.
Türkiye'nin AB üyelik başvurusunun ilk yıllarında kamuoyu büyük ölçüde olumluydu. 1990'lar ve 2000'lerin başları, AB üyeliğinin Türk ekonomisini canlandıracağı ve dolayısıyla gayrimenkul fiyatlarını artıracağı inancını gördü. Doğu Avrupa'daki yatırımlarının başarısından cesaret alan yabancı yatırımcılar, Türkiye'ye benzer beklentilerle baktı. Ancak gerçek farklı oldu. AB müzakerelerindeki sık sık kesintiler ve yavaş ilerleme, heyecanı azalttı. Son anketler, Türklerin neredeyse %50'sinin AB üyeliğine kayıtsız olduğunu ve bazılarının Türkiye'nin AB olmadan daha iyi durumda olduğuna inandığını göstermektedir. Bu kamuoyu değişimi, AB müzakerelerinin gayrimenkul fiyatları üzerinde artık önemli bir etki yaratmadığı piyasa yansımalarıyla kendini gösteriyor.
Dalgalanan AB müzakerelerine rağmen, 2007'den bu yana Türkiye'de, özellikle gayrimenkul sektöründe, yabancı yatırımda istikrarlı bir artış görülmüştür. Bu eğilim, 2008 mali krizinden sonra AB ve ABD'deki ekonomik yavaşlamalarla örtüşüyor ve Türkiye'yi Euro Bölgesi dışında güvenli bir yatırım limanı olarak konumlandırıyor. Türkiye'nin ekonomik genişlemesi ve istikrarlı büyümesi, AB üyelik anlatısını gölgede bırakarak yatırımcıları çekti.
Erdoğan hükümetinin daha otoriter tedbirleri bir paradoks sunmaktadır. Ülkede, Gezi Parkı protestoları gibi bazı toplumsal huzursuzluklar yaşanırken, Erdoğan yönetimi doğrudan yabancı yatırımı desteklemektedir. Yüksek özelleştirme oranları ve yabancı uyrukluların gayrimenkul satın almasına izin veren reformlar, Türkiye'yi uluslararası yatırımcılara daha erişilebilir hale getirdi. 2012'de mütekabiliyet yasasının kaldırılması, Ortadoğu ve eski Sovyet vatandaşlarının gayrimenkul satın almasını mümkün kıldı, yabancı yatırımı daha da artırdı. Bu önlemler, hükümetin otoriter itibarının caydırıcı etkilerini gölgede bırakarak gayrimenkul piyasası üzerinde olumlu bir etki yaptı.
Türkiye, 'yaşam tarzı alıcıları' ve 'yatırımcılar' olarak geniş bir şekilde kategorize edilen çeşitli yabancı yatırımcıları çekmektedir. İngiltere, Almanya, İskandinavya ve Rusya'dan gelen Avrupalı alıcılar, Antalya, Fethiye ve Bodrum gibi kıyı bölgelerinde tatil ve kalıcı konutlar satın alarak yaşam tarzı segmentine hakimdir. Motivasyonları arasında uygun fiyatlar, daha düşük yaşam maliyetleri ve elverişli bir iklim bulunmaktadır.
Diğer yandan, ABD, Rusya, Ortadoğu ve Avrupa'dan gelen yatırımcılar, hem bireysel hem de kurumsal olarak, İstanbul ve Bursa gibi daha büyük şehirlere odaklanmaktadır. Bu yatırımcılar, Türkiye'nin ekonomik büyümesi, liberal yatırım politikaları ve stratejik coğrafi konumundan etkilenmektedir. Türkiye'ye sermaye giriş ve çıkışında kısıtlama olmaması, vergi avantajları ve ülkenin Doğu ile Batı arasında bir merkez konumunda olması, yatırım destinasyonu olarak cazibesini artırmaktadır.
Günümüz Türkiye'sinde, AB'nin önemi azalmaktadır. Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi AB ülkelerindeki ekonomik sıkıntılar, AB üyeliğini Türkler için daha az çekici hale getirmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin ticaret hacmi giderek Ortadoğu, Rusya, Çin ve ABD gibi AB dışı ülkelere kaymaktadır. Türkiye'nin Ortadoğu ve eski Sovyet ülkelerinde artan kültürel ve sosyal etkisi, bu bölgelerdeki Türk medyasının popülerliği ile de örneklendirilmektedir.
Türkiye, güney Avrupa ve Ortadoğu ile uyum sağlayabilen benzersiz bir kimlik, kültür ve sosyal yapı mozaiğidir. Bu çok yönlü doğası, Türkiye'nin sadece doğuya veya batıya değil, tüm yönlere baktığı anlamına gelmektedir. Artan etki alanı ve refahı, AB'yi daha az önemli hale getirmekte ve zeki gayrimenkul yatırımcıları bunu fark etmektedir. Türkiye'nin cazibesi ve yatırım potansiyelinin Bulgaristan veya Romanya gibi diğer ülkelerden farklı olduğunu anlamaktadırlar. Türkiye gelişmeye devam ettikçe, gayrimenkul piyasası muhtemelen AB ile olan ilişkilerinden ziyade kendi ekonomik ve politik dinamikleri tarafından yönlendirilecektir.